İnsanlar her an var olmalarına rağmen yaşamları süresince çok az “Neden Varım?” sorusu akıllarına gelir. Nasıl bir çelişkidir her an var olup neden “Neden Varım?” sorusunun akıllara gelmemesi. Bunun tek sebebi zihnin özgür olmayışıdır. İnsanların doğdukları yer, doğdukları yerdeki kültür, aile, toplum örf ve adetler, dünyada insanlar tarafından kurgulanıp uygulamaya zorla sokulmuş sanal bir düzen insanların zihinlerini esir tutar. Hayatta pek çok zorunlu yapılması gereken durum var olmuştur. Çalışmak, para kazanmak, barınma ihtiyacı kısacası geçim sorunu ve teknolojinin hızla gelişmesinden itibarende lüks yaşama merakı ve isteği bu durumlara örnek verilebilir. İnsanoğlu kendisini bunlara o denli kaptırmıştır ki adete kendisini zorunlu yapmak zorunda olduğu kurallar bütününü zihninde yaratıp bu yarattığı gerçek olmayan dünyada kaybolmuştur. Örneğin günde on saat çalışmak zorundadır. Çalışırken her an zihni işi ile meşguldür. Bu meşgul olduğu işlerden hiç fırsat kalmaz “Neden bu işleri yapıyorum, neden şu anda nefes alıyorum, neden dünya denmiş bir yerdeyim, neden dünya var, neden evren var, neden şu anı idrak edebiliyorum, yaşayabiliyorum, neden yaşama sahibim?” gibi soruları aklının ucundan dahi geçemez olur. Halbuki basit bir mantık yürütürsek milyarlarca kişinin yaptığı bu saçma durumun ne kadar vahim olduğunu anlayabiliriz.
Adı dünya denen gezegende bir X insanı olsun. Ve var olduğu dünyada eski insanların kurduğu ve sürekli yenilenen ve gelişen kurallar bütününe sürü psikolojisi misali uyar çoğunluk uyduğu için. Halbuki meçhule giden bir trene herkes bindiği için binmiştir. Sonunda nereye varacağını bilmeden bir trene binmekle zorla kaçırılmanın hiç farkı yoktur. Bu X insanı çoğunluğa uyarak ya o çoğunluğun bir parçası olup o çoğunluğun esiri olacak ya da çoğunluğa uymayarak o çoğunluktan dışlanacak. Esir olmak dışlanmaktan çok daha kötüdür. İnsan esirse esir edenlerin her istediğini yapmak zorundadır fakat dışlanmışsa kendi dünyasını yaratabilir ve uymak zorunda değildir. Dünya denen yer bir oyundur ve her oyunun kuralları vardır. Neden kurallarının sonucu kötü bir durum yaratacak bir oyunu oynayalım ki? İşte insanların sorunu kendilerinin bu oyunu oynamakla yükümlü olduğuna kendilerini inandırmalarıdır. Halbuki insan oyun oynamadan da yaşar. Bu X insanı dünyadaki kuralları olan düzen adı verilen bu oyunu oynar koşulsuz kabullenerek. Fakat şu mantığı yürütmez : “Bu oyunu oynarken oynadığım mekan neden var?” Dünya ve kainat, insanoğlunun kendi kurduğu oyunu oynayabilmeleri için mi vardır? veya “Kainatın var olmasının bir sebebi olamaz” Bu iki cümleye evet diyen insandan artık ne yazık ki hiçbir ümit yoktur ve bu yazının devamını okumasının hiçbir faydası yoktur. Fakat net bir şekilde hayır diyen insan bu yazıyı okumaya devam etsin.
Çoğu insan özellikle müslüman diye anılan insanlar varlığın sebebi nedir sorusuna Allah’a ibadet etmektir diye cevap verecektir. Ve bu konuda kulaktan dolma bilgilere sahip olan insan ise
Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zâriyât / 56)
ayetini söyleyecektir. Bu ayeti anlamak için Kurandaki ibadet kavramının ne olduğunu anlamak gerek. İbadet Kurandaki yap denileni yap, yapma denileni yapma demek değildir. İbadet La İlahe İllallah’ın manasını bilmeyen insanların akıllarındaki yarattığı Allah ismini taktığı tanrısının mutlu olması için yaptığı sportif faaliyetler veya o insana yüklemiş olduğu zorunluluk, görev değildir. İbadet Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmaktır. Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak demek ise Hakk’ın 99 tane olan sıfatının sonsuz derinliklerine inerek sonsuz sırları keşfetmektir.
“Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” (Acluni, II, 132)
Bu sonsuz sırları keşfetmek ise bu hadisin manasını yaşamak yani Hakk’ı bilmektir. Bu Kudsi Hadisten de anlaşılacağı gibi yaratılmış sonsuz tane kainatın ve her kainattaki sonsuz tane mahlukatın var olma sebebi Hakk’ı bilmektir. Varlığın sebebi ; Hakk’ı bilmek, kendi varlığını onun varlığında yok etmektir. Varlık ise ; Hakk’ın kendi ilmini ilminde ilmiyle izlemesinin sonucunun kendisinin Ez-Zahir isminin üzerine izdüşümüdür. (hologram)
Sonuç olarak varlık tamamen yanılsamadır, sonsuz tane rengin bir aynaya düşüp sadece bir tanesinin yansımasının sonucudur. Ve varlık mutlak tektir, kesinlikle çoğulluk yoktur. Daha anlaşılabilir olması için şöyle açıklanabilir: Tüm varlık yalnızca Hakk’ın ilmindeki projektörün sonsuz tane noktadan bir noktayı üç boyutlu olarak yansıtmasından ibarettir.