Niçin nefretle bakıyoruz birbirimize? Değer mi kalplerimizi yıpratmaya? Allah’ın evinde fesatlık olabilir mi; kin olabilir mi; nefret olabilir mi; kıskançlık olabilir mi? Hepsi toplumun bize yavaş yavaş ve kalıcı şekilde işlediği kuruntular. Biz bebekken hiçbir günahımız yoktu? Beynimiz şekillendi yavaş yavaş ve taklit ettik gördüklerimizi. Toplum şartlanmalar yarattı beynimizde ki hapsolalım bu şartlanmalar dünyasına. Gerçeklerden bi haber olalım. Değer mi Allah’ın evini tüm bu kuruntularla doldurmaya. Hiçbir şey buna sebebiyet veremez. Hiçbir şey bu mükemmelliği bozmamız için bir mazeret olamaz. Bunları mazeret sandıran yine aynı kuruntulara sebebiyet veren beynimize yerleşmiş, öğrenilmiş ve adeta refleks gibi beynin olaylar karşısında düşünmeksizin verdiği tepkilere sebep olan, beyne “yerleşmiş – yerleştirilmiş – yerleşmesine izin verilmiş” kalıplardır. Burada üzülmeye sebebiyet verecek hiçbir durum yok; çünkü sadece yaşamamız gerekeni yaşıyoruz fakat elbette ki her davranışımızdan her eylemimizden ve hatta aklımızdan geçen her türlü fikirden sorumluyuz çünkü her an bunlardan etkilenmekteyiz ve her an birilerini etkilemekteyiz. Bu ilk başlarda şaşırtıcı gelebilir ama sorgulayabilen, akılcı ve yenilikçi kimseler için kısa süre düşünmeyle kavranabilecektir ve hatta tefekkürle daha da derin düşünebilmek alışkanlık haline getirilebilecektir. Yüzeysellikten kurtulunabilir. Kimileri tüm bu bilgileri çevresi için öğrenir ve entelektüel olarak çağrılmak egolarını okşar ve amacından sapar veya kimilerinin amacı bu dünyadır, basit düşünür. Kimileri de ilmi kendisi için öğrenir, toplumu önemsemez. O kimseler çok daha mütevazı ve sessiz kimselerdir. Şan, şöhretle, egosal hiçbir şeyle işleri yoktur. Herkes yolunu seçmiştir, seçmektedir veya seçecektir.
Biz de kalplerimizi kinle nefretle doldurarak kendimize verdiğimiz zararı görelim ve tüm bunların ne kadar anlamsız ve ne kadar geçici olduğunu yaşayalım. Kendi kararlarımızı kendimiz verebilelim sağlıklı bir şekilde, bu sebeple akılcı yaklaşalım her duruma. Kendimiz öğrenelim yeniden doğruyu. Herkesin doğrularını, toplumun doğrularını, şunun bunun doğrularını bir kenara bırakalım ve akıl mantık ne der ona bakalım. Bize faydası nedir, bizim gelişimimizi sağlar mı yoksa boşa zaman kaybı mıdır bunu soralım kendimize.
Azla yetinmeyi bilmeyiz ya öyleyse ilmin azıyla yetinmeyelim. Her an ilme aç olalım. Bize yarayacak olan budur. Dünyaya para kazanmak için mal mülk sahibi olmak için gelmiş olsaydık 100 yıl sonra ne yapardık? Beynimiz de yalnızca bunun için olamaz. Bu en mükemmel en karmaşık yapı muhakkak ki bize bir şeyler anlatıyor olmalı. Her şeyin varlığının bir sebebi olmalı. Vücut yapımızın bir sebebi olmalı. Var olana alışıp bu kadarı yeter deyip hayatımızı sürdürmemiz ne garip halbuki zaman akıp geçiyor kayıp gidiyor ve sanki içimizdeki bu vicdan diye adlandırdığımız yanımız acı içinde seyrediyor. O’nu susturamıyoruz bi türlü gücümüz buna yetmiyor O yanımız acı içinde kaygılı… Her şey bize mesaj vermek istiyor. Biz sadece bunun içiniz, başka bir sebebimiz yok diyor adeta var olduğuna inandığımız her şey fakat biz onları öylesine oldukları (sandığımız) gibi kabul etmişiz ki; dönüp sormuyoruz neden? Sorgulamıyoruz yahu bu hücreler bana ne anlatıyor. Evren bana ne anlatıyor? Mikrokozmos ve makrokozmoz birleşmiş bana neyi haykırıyor? Bunca örnekler bu sonsuz makrokozmoz sonsuz mikrokozmoz yapım… Mesela İnsan alt birim olarak hücrelerden meydana gelmiş. Her an bir çalışma var bu bedenin içinde. Her an bir akış var. Ve bunun farkında değiliz. Sinir hücrelerimiz her an çalışmakta. Tıpkı bizim hücrelerden oluşmamız ve vücuda sahip olmamız gibi sanki evren de bir vücut bir çok birimden meydana gelmiş. Belki de evren de şu an bu kendisine göre çok mu çok küçük birimlerinden haberdar değil. Acaba o da başka bir yapı için çok çok küçük yapıtaşı olamaz mı? Öyle ki hiçbir şey aslında sonlu değil.
“Allah İndinde Tüm Alemler Bir Hiç”
” … Ama biz bakışlarımızı avutmak için kutsallığın bütün sonsuz ve geniş kapsamından yararlanabilecekken , ne yazık ki bütünüyle geçici olanın ölümlü ve zavallı görünümüne alışmışız…” İÇSEL GERÇEKLİK (yazar: Paul BRUNTON)
Yine aynı kitaptan bir kısım:
“Ruhsallık, dünyaya ait olmadan dünyada yaşayarak bulunur. Başka bir deyişle; dışsal olarak bütün diğer insanlar gibi yaşarken, içsel olarak bundan koparak, yüreğimizi maddi şeylere bağlamamak, zihinsel olarak bunların tutsağı olmamak, her an bunu aşmaya hazır olmak durumuna ulaşıldığında özgür olunur, kölelik biter…”
Tüm bu kavramları ve ilmi bizlere aktaran, Hakk’tan seslenen Hz. Muhammed’i tekrar analım:
“Tek olan şey bölünme kabul etmez, gerçek tekdir.”