Evrenin İşleyişi

Şükürler olsun ki etrafımız bizim için örneklerle donatılmış. Çocukken iyi bilirdik incelemeyi, sorgulamayı, öğrenmeyi… Şimdi de aynı saflıkta aynı merakla bakabilseydik etrafımıza neler görürdük acaba?

Bakış açımızı genişletecek bir örnek düşünelim. Evren bir sistemle işliyor, her şey sistemin gereğince olup bitiyor, irademiz bu sisteme kulluk ediyor; evrenin işleyiş sistemine. Tıpkı bir bilgisayarın işleyişi gibi evrende de bilgi işleniyor. Bilgisayarda elektrikle, evrende ilimle sistem işliyor. Evrendeki iletişim ağını veya bilgi akışını bilgisayarın anakartına benzetebiliriz. Tıpkı anakarttaki yapı gibi evrende de iletişimin devamlılığını sağlayan birbirini etkileyen yapılar mevcut ve akış her an devam ediyor. Bilgisayarlarımızda monitörde oluşan görüntünün asıl kaynağı ve gerçeği nasıl ki işletim sisteminde elektrik akımı vasıtasıyla olup biten olaylarsa evrende de durum böyledir. Evrende de aslolan ilizyon değil perde arkasındaki saf bilginin yorumlanışıdır. Lakin herkesin monitörleri bilgiyi kendince yorumlar. Böylelikle ilizyon herkesin monitörünce farklılaşır ancak gerçek ise tektir. Mühim olan saf bilginin görülmesi, anlaşılması ve akışıdır ki yani monitör olmadan bilgi akışını izleyebilmektir. Yahut virüsleri temizlemektir. Çünkü doğumumuzdan bu yana irademiz dışında sistemimize öyle çok müdahale oldu ki bizler bu hale geldik. Bundan rahatsızlık duymayıp yalnızca sistemimizden virüsleri temizlemeliyiz gerekirse format atıp yeni baştan kendimiz düzenlemeliyiz sistemimizi.

“O yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı.” BAKARA-29

Hal böyleyken etrafımızdaki örnekleri daha dikkatle incelemeliyiz. Her birinin bizim için yaratılmış olduğunu bilerek tüm bu örneklerden yola çıkarak bir yere varmamız bekleniyor olmasa tüm bunlar neden var olsun? Hiçbir zerre boş yere var edilmemiştir.

Yıldızlararası isimli bir filmde başroldeki çocuk ve babası uzaylıların onlara çeşitli mesajlar gönderdiğini düşünüyordu ve filmin sonunda anlıyorlardı ki aslında bu mesajı gönderen uzaylılar değil, kızın gelecekteki babasıydı -babasının bulunduğu o boyutta zaman da gözlenebilir bir boyut olduğundan geçmiş ve gelecek kavramları daha farklılaşıyor-. Daha üst boyuttaki kendileri daha aşağıdaki seviyede kendilerine çeşitli mesajlar göndererek gelişmelerini ve kendilerini anlamalarını istiyorlardı ve her boyuttaki kendileri için gerçek olan şey sevgiydi. Birbirlerini severek, kendilerini severek birbirlerine ulaşabiliyorlardı. Sevgi ile üst boyuttaki kendileri mesaj gönderebiliyor ve alt boyuttaki kendileri mesajın farkına varabiliyorlardı.

Şu anda ‘içinde bulunduğumuz anda’ amacımız nedir? Herşey bizim için mesaj niteliğinde olamaz mı? Bu hayatta amacımız her zaman ilerlemek olmamış mıdır? Büyürüz yaşımız artar ve zamanla yeni şeyler öğreniriz, bilgimiz artar. Bilgimiz arttıkça hayata bakış açımız artar ve durmak istesek de iyiye ya da kötüye doğru çekiliriz. İlerleriz. Kimileri bunu amaç bilir, kimileri bilmeden uyum sağlamak zorundadır ve ilerler. Hiçbir şey yapmadan dursak dahi ilerleriz çünkü etkileniriz. Evrende bizim göremediğimiz her an bizi etkilemekte olan çok fazla etki vardır. Evren dopdolu ve dipdiridir. Her şey her şeyden etkilenmekte ya da bir şey bir şeyden etkilenmekte. İlmiyle, ilmini ilminde…

Hızlı bir akış… Bu akışı yeterince hızlandırdığınızda çokluğu seyredemezsiniz. Şeyler kaybolur. Peki ya dünya üzerindeki bu bilgi akışı galaksinin tümü göz önüne alınırsa nasıl görünür? Samanyolu galaksisine kuşbakışı bakmış olsak dünyadaki bu bilgi akışını sağlayan alt birimler nasıl görünür? Bizim için bundan uzun uzun bahsetmek mühimken o bakış açısından bu duyumsanmaz! Her birim üst birime kulluk eder. Şu anda 100 trilyon hücremizin hangisinden haberdarız? Peki bu hücrelerimizden birindeki enerjiyi sağlayan mitokondrinin şu anda ne durumda olduğundan haberimiz var mı? Beynimizde 86 milyar nöron var ve nöronlardaki akış vasıtasıyla biz biziz. Tek bir nöron bir anlam ifade etmediği gibi onsuz da sistem çöker. Bununla birlikte kanserli hücreler de sistemimize zarar verdiğinden yokolmaları gerekir. Sistemimiz bununla savaşır. Peki ya bir şey hissettiğimizde gerçekten biz mi hissetmiş oluruz? 86 milyar nörondaki iletişimin sonucunda olan şey bize nasıl kendimizi var sandırıyor ve bir şeyler hissettiğimizi düşündürüyor? Evrende her an böyle bir bilgi akışı varsa ve her biri birbirini etkilemekteyse bilgiyi nasıl sahipleniyoruz ve entelektüel şekilde bununla nasıl hava atıyoruz ve kimi etkilemekteyiz ve kimler için yaşamaktayız? Evrenin bu alt biriminin alt biriminin alt biriminin alt biriminin… alt birimi görevini yaparken kendini nasıl da var sanmakta böyle! Nasıl da kanser hücresi olmakta! Peki evren bunu umursar mı yoksa yok olmasını mı izler?

Şimdi ben dediğiniz şeyi düşünün ve ona bir sınır çizin. Bu benin elle tutulur bir yanı, bir sınırı var mıdır? Biz aynada gördüğümüz şeyi ben sanıyoruz. Halbuki görme işlemini sağlayan kısımlar; reseptörler, mercek, sinirlerdir -impulsları beyne ileten-. Sonucunda beyinde bir görüntü oluşuyor. Öyleyse reseptörler mi ben, mercek mi ben, sinirler mi ben? Reseptör, mercek ve sinirler yardımıyla çizilen o resim mi ben? Artık “Ben Kimim” sorusuna vereceğimiz yanıt 5 duyunun sınırlarından kurtuldu. Vücudumuzun bir ucundaki hücrenin öbür ucundakinden haberi yok fakat birlikte bir ben ediyorlar. Yoksa 100 trilyon hücremiz de mi bizden habersiz. Her biri bizi biz yapan şey ama bizden habersiz,biz olduklarından habersiz. Hem her biri bizdeki can. En basiti anne baba sevgisi örneği olabilir. Annelik içgüdüsü… Bir anne evladını nasıl da sever; yeri gelir onun için kendi canından geçer. Bir de düşünün ki evren aslında bizi nasıl sever? Evren için yeterince olgunlaştığımızda evren bize gebe kalır ve bizi nasıl sever, bizim için neler yapar? Dünyada annelik ne kadar önemli ne kadar yüce; ki bu sadece dünya.

Kanserli hücremiz varsa canı yanan biziz. Bir hücremiz yokolduğunda canı yanan biziz. Öyleyse niçin yokolup evrenin canını yakalım. Bizim canımız evrenin canı. Evrenin bizim varlığımızdan bir anlık bir acısıyla mı farkında olmasını dilerdik yoksa bizi kendi gibi bilmesini mi dilerdik?

Evrenin kanserli hücresi olup yokolarak evrenin bir anlık acıyla farkında olduğu ve yoketmesi gereken mi olmayı dilerdik yoksa yeterince olgunlaşıp evrenin bize gebe kalması ile bize karşılıksız duyduğu sevginin zevkini mi yaşamayı dilerdik?

BİZ KİMİZ?…

Tüm bu kavramları ve ilmi bizlere aktaran, Hakk’tan seslenen Hz Muhammed efendimizi tekrar analım:

” İKİ GÜNÜ BİR OLAN BİZDEN DEĞİLDİR. “