Domino Etkisi

İnsan doğar tertemiz bir beyinle, hiç bir şey bilmez. Sadece ağlar ilk doğduğu anda. Ve hiç bir şey anlamadan yıllar geçer ve zaman geçtikçe daha fazla farkına varır etrafında olan biteni, kendisinin, yaşanılan olayları, yaşanılan anıları. Belli bir yaşa kadar bu şekilde gitmesi normaldir. Fakat bir süre sonra doğduğu zamanı unutur. Hiç yokken birden var olduğu bir daha aklına gelmez. Sanki sonsuz zamandan beri kendini var sanarak hayatına devam eder. Ve bu durum farkında olmadan insanın varlığı hakkında mikro anlamda bir sorunu beraberinde getirir. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamayı…
 İnsan başını, başlangıcını bilmediği bir şeyin sonunun geleceğini de bilmez ve sanki o fiil, eylem hiç gerçekleşmiyormuş gibi devam eder nefes almaya. İnsan ne zaman doğduğunu unutursa işte o andan itibaren yaşadığını unutur, aldığı hiçbir nefesin farkında olmaz her an nefes alsa da her an aldığı nefesi geri verse de. Ve bu durum zincirleme olarak kocaman bir seksen yılı hiç yaşanmamış olarak yazar tarihe. Koca bir seksen yıl geçip gider ve geriye ne kalacağını, geçen seksen yılın ne olduğu bilmeden her saniye bir hayat takvimden düşer gider. Düşen takvim yaprağı toprağa karışır ve toprakla bir olur. Geriye kalan nedir? Hiç…
Bir cümlelik bilgiyi unutmak hiç doğmamış gibi yaşamayı beraberinde getirir. Sadece bu cümle tek bir örnektir insanın hayatına eden etkiyi göstermek için. Ne olduğu, ne söylendiği hiç fark etmez her bir cümle bir hayata bedeldir bunun gibi. Başka bir örnek vermek gerekirse; bir anne kavramı vardır her insanın aklında yine tek bir cümlelik. Ve farkında olmadan o bildiği tek bir cümle üzerinden hayatı boyunca birlikte olduğu annesine söylediği her cümle şekillenir, farklılaşır, değişir ve söylediği her cümle sonucu aldığı cevapta değişir ve aldığı cevaba verdiği cevapta değişir. Bu şekilde tekrardan zincirleme olarak koca bir seksen yıl içinde annesiyle kurduğu on binlerce dialoglar oluşur ve şekillenir o ilk cümleye göre. Ve aldığı her cevap sonucunda farklı bir mana yaşar. 
Görüldüğü gibi ilk cümle son cümleye, son nefese kadar ki tüm cümlelerin sonucudur. Adeta atomun parçalanması gibi zincirleme olarak seksen yıl sürecek olan bir domino taşı etkisi gösterir. İnsanın ilk taşı devirmesinin zamanlaması önemlidir bu yüzden. Çünkü ağızdan çıkan bir cümle seksen yıllık bir domino taşı oyunun ilk taşını devirecektir ve geri döndürmek imkansızdır ilk taş devrildikten sonra. Ve her olay bir taştır bu domino dizisinde. İşte insanlığın kendi varlığı hakkında makro anlamda da bilmesi gereken nokta varlığının sonsuz domino dizisinden oluştuğu ve ilk taşı doğarak, istemeden devirdiğidir. Mikro anlamda bilmesi gereken her taşın içerisinde belli bir sayıda o taşı oluşturan domino dizisi var olduğudur. Ve o belli sayıdaki taşların her birisini de oluşturan yine belli bir sayıdaki taşlardan oluşturan domino dizidir. Yani tekrardan makro anlamda bakılırsa ilk taşı doğarak devirdi ve ilk taşın ikinci taşı devirmesine kadar olan sürece seksen yıl dendi. Bu süreçte, bu seksen yılda yaşadığı, izlediği, hissettiği her şey ilk taşın yapısını oluşturan taşların, ve o taşlarında yapısını oluşturan tüm taşların, ve bu tüm taşlarında yapısını oluşturan taşların -bu şekilde sonsuza kadar gider evrendeki makro ve mikro kavramı gibi- devrilirken ki açığa çıkardıkları şekildir. Taş sayısı sonsuzdur ve önemli değildir. Önemli olan tüm bu taşların devrilmesinin zamanlamasıdır -her eylem bir taşı devirir bilgisi ışığında- ve hangi taşın devrildiği veya taşların devrilme şeklinin ve hızının makro anlamdaki ikinci taşı devirmek için taşa vurmasının zamanlamasını değiştireceğini bilmektir. Sonuç olarak her cümle her eylem makro anlamdaki sonsuz taşın ve her taşın kendi bünyesindeki sonsuz taşın devrilmesi sonucu ortaya çıkan sonsuz büyüklükteki şekli, yaşamı değiştir. Her cümle her fiil sonsuzluğu değiştirir…

“Resûlullah (sav), dâimâ düşünür ve sükûtu tercih ederlerdi.
Luzum hâsıl olmadıkça konuşmazlardı.
Konuştukları zaman da her kelimeyi açık ve fasih olarak söylerlerdi.
Elleriyle işaret ettikleri zaman bütün kolunu kaldırırlardı.
Bir şeye taaccüb edince elinin içini çevirirlerdi.
Bazen bir şey söylerken iki ellerini birbirine çırparlardı.
Söz esnasında lâtife ederek gözlerini öne indirirlerdi.
Nâdiren güler, fakat ekseriya tebessüm ederlerdi.”
(Tirmizî : Şemâil / Mevlânâ Şiblî Asr-ı Saadet – Büyük İslam Tarihi – C. 2 / Sh. 7)

“İnsanoğlunun her sözü aleyhinedir; ancak iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak yahut Al­lah Tealâ’yı zikretmek müstesnadır.” [Tirmizî, Zühd 63, (2414).] 

Allah’ı zikretmeksizin çok konuşmak da kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanlar ise Allah’tan en uzak kimseler.(Tirmizî, Zühd 62) 

“Allâh’a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun! ” (Buhârî, Edeb, 31, 85) 

“Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu yüzden cehennemin doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider.” buyrulmaktadır. (Buhârî, Rikâk, 23) 

Hz. Mevlânâ clt.6.3482: “Sözü sırlar sarayının kapısı bil.  Güzel bir söz işitince düşün bakalım cennetin hangi kapısı açıldı.
Hz. Mevlânâ: Vakit keskin kılıç gibidir, ömrü kesiyor;
O seni kesmeden evvel sen onu kes!..Kalbî zikre devam et!.. Dilin kapılarını kapat!.. Kalbin zikirle konuşsun, dilin hikmetle sussun.. Huzur buluncaya kadar öyle ol, üstün zekâ sükut etmektedir. Az ye, az konuş, az uyu.. Ameli bırakmak ne kötü bir hal.. “İleride amel edeceğim” demek ondan daha beter bir haldir.”