Tüm bu çokluk algısı nasıl oluşmakta? Her zerrede aynı ve tek olanın yansıması nasıl çokluk olarak görülmekte? Beyin bunu nasıl birden fazla zannına dönüştürmekte. Allah Birdir. Öyleyse nasıl oluyor da birden fazla varlık zannı oluşturuyor beyin? Tesirlerden bahsetmiştik. Doğduğumuzdan bu yana yetiştiğimiz ortamda ve daha sonra bulunduğumuz ortamlarda gelişme döneminde sürekli tesir altında kalarak beyinlerimiz bu tesirlerle belli kalıplar (toplumsal şartlanmalar) oluşturuyorsa ve duygu diye bir şey öğretiliyorsa bize bu dar çerçeveden nasıl bakarız hayata? Bu kalıpların bloke ettiği beyinle sağlıklı değerlendirebilir miyiz hayatı? Acilen bu kalıpları kırıp yeniden uyanabiliriz dış tesirlerden temizlenmiş arınmış bir şekilde. Bakış açısı çok önemlidir.
Işık retinaya çarptığında saniyenin onda birinde beyin sinyallerine çevrilerek dünyanın görsel bir algısını oluşturur. Her an zaman algımız olduğundan bu gecikme dolayısıyla geçmişi algılamaktayız. Şu an dediğimiz aslında geçmiş oluyor. Ve her geçen anımız yitip gidiyor hiçbir anlamı kalmıyor. Oysa An’da zaman yoktur. Geçmiş, şu an ve geleceği birleyen An’dır ve An’da yaşamak çok başkadır…
Büyük patlama anını düşünerek birliği idrak etmeye çalışabiliriz her şeyin bir olduğunu yani dış dünya diye bir kavram olmayışını. Bu bir piramit örneğiyle açıklanır. Bir piramidin en tepesinden seyretmek gibi. Piramidin en üst noktasında çokluk yoktur birlik vardır fakat piramidin tabanı ve en üst noktası birbirinden ayrı değildir. Yahut insan bedeni üzerinden gidilebilir. Organizma, organizmayı oluşturan organ, organı oluşturan doku, dokuyu oluşturan hücre, hücreyi oluşturan organel, organeli oluşturan molekül, onu oluşturan atom, atomun çekirdeğindeki protonun da yapıtaşı kuarkın da bir alt boyutu sicim. Her an görülen yalnızca bu sicmin her zerrede farklı rezonans seviyesinde titreşiminden ibaret. Sonsuz uzunluktaki bir telin farklı derecede titreşimi gibi. Yani ben, etrafımdaki insanlar ve yukarıda Tanrı değil. Hele ki bilimin şu anki seviyesince hiç değil.
Yalnızca Bir olanın dilediği gibi kendini seyredişi dilediği gibi. Bu durumda ego zannı yok olur. Birliği yaşayış dışında tüm inanışlar cehalet ve kuru gürültüden ibarettir, gerçeği yansıtmaz. İnsan için tek kurtuluş yolu her şeyin Bir olduğunu idrake varmaktır. Aksi takdirde yukarıda bir Tanrı olmadığına göre, kişi yaptığının ne fazla ne de eksik karşılığını aynen alacaktır yani yalnızca elleriyle yaptığının karşılığı. Kendini bilemeyişinden dolayı pişmanlık duyacaktır. Üstelik bu beceri (birliği müşahede edebilme) insanda doğuştan vardır özünde potansiyel olarak. Fark edilmeyi bekler. İşte insan denen bu varlık bu dünya hayatında bu özelliklerinin farkına varamazsa sonsuz hayatında bunun pişmanlığı yaşayıp dünyaya dönmek ister fakat bu mümkün olmaz.
“Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde dedi ki: “Rabbim beni (dünya yaşamına) geri döndür.”
“Ta ki uygulamadığım şeylerde sonsuz geleceğime yararlı şeyler yapayım!” Hayır! Öyle bir şey söyler ki geçerliliği yoktur! Arkalarında yeniden ba’s olunacakları sürece kadar, bir berzah vardır. (geri dönüş imkansızdır) (Mü’minun 99-100)